Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Şükrü Karaca'nın Dünyayı Dolduran Kiraz'ı Yeniden Basıldı

Okuyucuları kitaba çağırmak için, sıra dışı bir sesi olan eserleri ararız genelde. Kuşatıcı, nefes nefese ama bir o kadar da bizden olan eserlerle okuyucuyu kitapların dünyasına açılan dar kapıya davet etmeye çalışırız.

Özellikle gençlerin okuduğu kitaplara baktığımızda yabancı yazarların fantastik ögeler barındıran eserleri en ön sıralarda yer almakta. Türk klâsikleri diyebileceğimiz romanları ancak not korkusuyla okuyan bir nesille karşı karşıya kaldığımızın birebir farkında olarak söylüyorum bunları.

Şair, yazar Şükrü Karaca’nın aramızdan ayrılışının üçüncü yılındayız. Ömrü hayatında edebiyat dünyamıza iki eser kazandıran bir isim Şükrü Karaca. Bu iki eser için ben gönül rahatlığıyla başyapıt diyorum. Şiir kitabı Anestü Nârâ ve romanı Dünyayı Dolduran Kiraz TYB ödülü alan iki eseri. Başyapıt dememde bu ödüller etkili değil. Çünkü Karaca’nın iki eseri de özgün bir seslenişe sahip. Okuyucuyu kuşatan bir anlatım var Karaca’nın üslubunda. Bu iki eserden sonra edebiyat dünyasından uzaklaşır Şükrü Karaca. Onu tanıyıp bilen herkes ondan yeni ürünler bekler. Fakat Karaca, dünyaya bu iki eseri armağan ederek 5 Ocak 20142te aramızdan ayrılır.

Hayatın yoğunluğuna ve yorgunluğuna yenilen Karaca’nın uzun yıllardır baskısı bulunmayan bu iki eseri şimdi Ötüken Yayınları arasında okuyucularla buluşuyor.

Herkesin bir dünyayı dolduran kirazı olmalı

Küçük bir köy. Şehirden, ışıklardan, seslerden çok uzakta yaşanan bir hayat. Mekân olarak sadece köyde geçiyor olaylar. Merkezde bir çocuk var, Kepenek. Buradan bakınca sıradan bir dünyanın anlatıldığı izlenimi oluşsa da yazarın öyküye kattığı otantik ve fantastik zenginlik okuyucuyu bir anda gizemli bir dünyanın içine çağırıyor. Dünyayı Dolduran Kiraz, böyle bir dünyadan sesleniyor okuyucuya. 

Konuşan bir kurbağa, haber getiren karga, değirmende cinler ve periler ve küçük çocuğun kurduğu hayal dünyasındaki gizemli olaylar romanı sıradan olmaktan çıkarıyor. Küçük bir köyde geçen ve otantik denecek bir yaşam tarzının yanında yazar öylesine bir dünya sunar ki okuyucuya, kendinizi “Ben bu yaylalara yayla mı derim” türküsünün ezgisiyle birlikte aynalı kuşun fantastik hikâyesinin içinde bulabilirsiniz.

Romana ismini veren kiraz ağacı, roman kahramanı Kepenek’in sığınağı. Hayaller kurduğu ve dünyayı izlediği kendine özel evi. Köyden, okuldan, büyüklerden sıkıldıkça kendini gizlediği kiraz ağacı var Kepenek’in. Şükrü Karaca bu ağacın betimlemesini o kadar canlı yapıyor ki tüm roman boyunca gözümüzün önünden gitmiyor bu ağaç.

İnsanların kendilerine sığınak aradığı zamanlarda yaşıyoruz. Kendini dinleyecek ve iç sesine kulak verecek bir kiraz ağacı olmalı insanın. Mekân farklı olabilir, adı değişebilir ama insan; gizlenecek bir gönül hanesinin olmasını arzular bu çağın gürültüsünden kaçmak için.

Romanın özel bir notunu da ben vermiş olayım. Şükrü Karaca, Tokat’ın Reşadiye ilçesi doğumlu bir yazar. Kabalı köyünden. Tokat’ın adı romanda bir kez geçse de verdiği yer adlarından olayın Karaca’nın köyünde geçtiğini anlayabiliyoruz:

“Kadir Ağa’nın tarlasının ardındaydı Tokat.”

“Adına Ketyaylası diyorlardı.”

 “Kepenek’e kalırsa, bu yaylanın en güzel yeri Zavan’dı. Zavan bir göldü.” (Bu gölün günümüzde Reşadiye’de bulunan Zinav Gölü olma ihtimali çok yüksek.)

Bir dönem romanı

Dünyayı Dolduran Kiraz, farklı bir açıdan bakıldığında da bir dönem romanı olarak ele alınabilir. 60’lı yılların Türkiye’sine bir çocuğun gözünden başlayarak köylülerin, muhtarın, öğretmenin, müdürün, valinin bakış açıları da ekleniyor ve okul bahçesine yaptırılan bir “büst” ile yazar olayların yaşandığı döneme bir ışık tutuyor.

Bir büstün çocuklar ve köylüler üzerindeki etkisi, devletin temsili, okumuş kesimin köylülere yaklaşımı usta bir bakış açısı ile veriliyor.

Dünyayı Dolduran Kiraz’ı özellikle gençlere mutlaka okutmak gerek. Türkiye gerçeği ile yüzleşmenin bir yolu da geçmişle günümüzün mukayesesinden geçiyor. Özenti fantastik romanların aksine bu roman bizden ve bizi anlatılıyor. Acısıyla, tatlısıyla, hüznü ve neşesiyle bizi.

Kitabın arka kapak yazısı da yenilenmiş. Ahmet Bican Ercilasun ve Mehmet Aycı’nın yorumları var romana dair. Ercilasun; “Bu roman Şükrü Karaca’nın maalesef tek romanı. 1990’da ağzımıza bir parmak bal çaldı Karaca.” diyor. Aycı ise romanı; “Türk edebiyatında en özgün romanlardan biri.” olarak tanımlıyor.   

Şükrü Karaca’yı ölümünün üçüncü yılında rahmetle anarken, Karaca’nın iki kitabını günümüz okuyucularına kazandıran Ötüken Neşriyat’a da teşekkür ediyorum.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat