Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Öğrenilmiş Çaresizlik Yolculuğu

Dramsal anlatımı salt trajediye dönüştürüp hüzün dalgalanmalarında okuyucusunu boğmayan bir anlatı gücü ile karşı karşıyayız. Funda Özsoy Erdoğan’ın Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan üçüncü hikâye kitabı Öğrenilmiş Çaresizlik’ten bahsediyorum.
Kitap yüz elli yaprak, altı ana hikâyeden oluşuyor ve yazarın vefat eden kız kardeşi Feyza Özsoy’a özlem dolu ithafıyla başlıyor. Yazarın diğer iki eserine kıyasla, Öğrenilmiş Çaresizlik’te kurgusal zincirlemeler açısından çıtayı hayli yükseltip iç içe geçmiş anlatım tekniklerinin (daldırma, bilinç akışı, iç monolog) altından ustalıkla kalktığı görülüyor. 
Eserin öz çerçevesinde mekân otobüs, zaman şimdiki zaman (ve sıçranan maziler) ve hikâyelerin başkişileri: Emin, Oya, Bekir, Filiz, Cemal, sokak çocuğu. Şimdiki zamanda oluşturulan çerçeve: farklı öğrenilmiş çaresizliklere sahip kişilerin içinde olduğu otobüse kucağında bir çeşit süs köpeği olduğu halde girmeye çalışan sokak çocuğunu şoförün kabul etmesi. Çocuğun sahipsizliğinden yola çıkan kişilerin her biri maziye doğru uzanarak kendi yaralarına eğilmeye başlıyor ve her hikâye sıra ile okura sunuluyor. Nihayet okur da otobüse biniyor ve yolculuk (bilhassa maziye) başlıyor. 
İlk hikâyemiz Selamsız adını taşımakta. Doktor Emin Bey’in hikâyesi. Başkişimizin en mühim vasfı özürlü oluşu ve bunun etkisini hayatındaki herkese aksettirmesi; tek dostu olan hayat arkadaşına bile aman bilmez katı tavrı. Yazar, başkişinin özürlü oluşunun hazin ıstırabını kırmak için Emin Bey’e minnetsiz ve kaba ahlakı uygun bulmuş. Bu sayede okura, duygusal yaklaşımlardan netlikle kurtulup sendromu keşfetme imkânı sunmuş. Emin Bey’e geçmiş zaman odur ki dedirten eşi Asuman Hanım’dan işittiği cümle şöyle: “Ben seni hiç bırakmayacağım Emin! Büyüdüğümüzde evleniriz seninle, hiç ayrılmayız.” Yıllar sonraki “Belki ben de giderim kızımla, sen de sabahları duvarlara günaydın dersin artık” sözü de aynı kadına ait. Yazarların yalancı olduğunu düşünen (Kemalettin Tuğcu okuyarak büyümüş) Emin Bey’in karamsarlığın ve ketumluğun elinde yıpranmış ruhunda ilk ve tek istek çığırıp kalır: “Gitme Asuman.” 
Ardından gelen Ay Tutulması büyükleri tarafından ay parçası diye sevilen Oya’nın hikâyesi. Stajyer avukat Oya; Ertan’la nişanlı. Yazar hikâyenin en başında başkişinin öğrenilmiş çaresizliğini ortaya koymak için “Sormuyor Ertan, sormayacak!” ifadesini kullanıyor ve Ertan, Oya’ya her şeyi dikte etmekten vazgeçer mi, sorusunu yanıtlamayarak hikâyenin sonuna dek canlı bir merak unsuru kuruyor. Oya’nın bahsi geçen sendroma yakalanma nedeni babası. Yazarın sendromu tanıtmak için kurguda oluşturduğu ince nokta Oya’nın, ilk hikâyedeki Emin Bey’in kızının (psikoloji uzmanı olacak) asistanlığını yaptığı radyo programını ara ara hatırlamasıyladır. 
ÇARESİZ HİKÂYELER
Haroşa kitap içinde nesnellikten uzaklaştıran ve öfkeye en bariz sürükleyen hikâye. Başkişisi diğer yolcular tarafından “nazik, hoşgörülü” sıfatları ile algılanan şoför. Hikâye alarm sesiyle başlıyor ve ardından “Öfffff… Cinnet…” diyen başkişi… Okur zihninde oluşan imajın yıkılmasıyla belli bir hayal kırıklığı çerçevesinde önyargılarından sıyrılmış olarak uzanıyor hikâyeye. Nitekim Şoför Bekir’in eşine uyguladığı şiddet akabinde aktarımın ivmesi yer yer farklılaşır ve başkişi eşi Nimet oluverir. Hikâye iki başkişi arasındaki sıkı bağla ve içe sinmiş öfkelerle dokunuyor. Şoförün farklı saatlerde otobüse binen bayanlar hakkındaki acımasız tenkitleri de eşi Nimet’e olan yaklaşımının yadırganmasını önlüyor. Hikâye şoförün saygıya olan izahı ile gayet ironik bir noktada duruyor.
Balıketli diye betimlenen kadının (Filiz) hikâyesi Gölgenin Hareketi. Kadının okudukları maziden kopup gelmiş bir günlükten. Genç kızlık zamanlarında bindiği otobüse yıllar sonra binmeye karar veren kadın aslında maziye doğru bir seyahat planlamış. Bu planı somutlaştıran harita şüphesiz maziye ait o günlük. Yazar, günlük şeklinde tasarladığı bölümlerle okurunun zihnine daha hızlı sızıyor ve aşkın çözümsüzlükten uzak hallere gebe oluşunu bu sayede netlikle anlatıyor. Filiz günlüğünden okuduğu her sayfadan sonra bugüne bakar, bu bakışla okura hayal ve hakikat, beklenti ve sonuç hallerini izaha başlar. Bu hikâyede “maskeli depresyon”a değinilmiş ve Filiz’in anne olamadığı gerçeğiyle de hikâye çaresizlikle bütünlenmiş. 
ÇIKIŞ YOLU NEREDE? 
Saklı adlı beşinci hikâye Cemal’e ait. Cemal F15’e ilkokul öğretmenini ziyaret için binmiş, yazar kahramanını zaten maziden bir kişiye yönlendirerek okurun işini kolaylaştırmış. Cemal, öğretmenine olan -daima bastırmak zorunda kaldığı- sevgisini ve annesizliğini kinle değil sadece özlemle yâd eder. Okurun, Cemal’in başarılarına şahitliğiyle geçmişteki sıkıntılarından doğan trajedi hafifler. Bu hikâyede öğretmenin oğlu Yüksel ve Cemal çatışması da hayatın getirileri ve azim temini sağlamlaştırmaya yaramış. Hikâyedeki ve kitabın tamamındaki izleği şu ifadede yakalamak mümkün kanaatindeyim: “Her çocuk, acısı kadar yer kaplar dünyada ve o acı, çocuğun gölgesidir, her zaman yanında taşıdığı, nereye giderse gitsin yanında, güneşe göre uzayıp kısalan… (s.124)” Bu izleğin ardından gelen son hikâye de okuru şaşırtmıyor elbette. Kucağında köpeğiyle sokak çocuğu… Şimdi İstanbul, Şimdi Sokaklar, Şimdi Kötülük başlığı aslında okunacak hikâyeyi kuşbakışı bir manzarayla sunuveriyor. Hikâye çift zamanlı ve mekânlı ilerliyor, yazar bunu geçişlerde veriyor. Hikâyedeki tüm kahramanlar (aslında herkes gibi) farklı acıların rehberliğinde olgunluk yoluna uzanan kişiler. Kitap bitirildiğinde düşünülecek en mühim şey şu oluveriyor: “Acaba benim öğrenilmiş çaresizliğim ne?”



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat