Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Metin Savaş ve Başkuşlar Geceleyin Öter

Metin Savaş, Anadolu'da bir sokak başını tutmuş geleni geçeni gözleyen ve özetleyen bir üslupla çıkar karşımıza. Çayını yudumlar, kalabalığı dinler, tahlil eder ve ağır bir sosyal bilimcinin satırlarının arasında işaret eder bireyin duygusunu. İçimizden birisi gibi konuşur ve konuşturur roman karakterlerini. Romanlarında sıradan insanları işlemeyi tercih eder. Bu tercihinden dolayı kurguda sığlığa düşmez. Çünkü yazar, hayata sorgular çekerken zihin girdaplarına girip çıkar sık-sık. Kimi zaman uzun uzun kalır bu girdapta kiminde de şöyle bir dokunup geçer. Metin Savaş, romanlarında bizi işler. Onun kitaplarını okurken yazar hakkında kapıldığımı hâkim kanı kendisini "bizden" hissettirmesidir. Anadolu'nun herhangi bir yerinde herhangi bir işle meşgul insanların mahallesinde ve zihin dünyasında gezinir. Sıradan insanların sıra-dışı olaylarını işler.Olaylar doğaüstü hattâ inanılmayacak kadar gerçeklikten uzaktır.

Metin Savaş'ı okuduğumuzda görüyoruz ki;yazar, farklı konuları işliyormuş gibi yapsa da esas ilgilendiği toplumun kendisidir. Toplumun alışkanlıkları, arayışları...
Hemen her romanını imkânsız bir olay etrafında örgüler. Kiminde bir zaman yarılmasıyla yüz yıl geriye gider, kiminde geçmişten bir hayalet ile muhatap olur. Ecinniler tâifesi ile ilgisini de hiç kesmez. Yer yer mitolojik ögeleri kullanmayı seven yazar Erlik adlı romanında başlı başına mitolojiden esinlenmiştir.

Metin Savaş, roman sanatı üzerine görüşlerini karakterler aracılığıyla aktarmaktan alıkoyamayanlardan. Geleneği modern biçimde akıcı bir üslupla yorumlar. Türk Yurdu dergisinin Haziran sayısına yazdığı makalede buna kanıt niteliğinde. Özellikle Zemheri Kuyusu romanında baş karaktere söylettirdiklerini bu makalede birinci ağızdan kendisi söylüyor. Diğer romanlarında da bir şekilde bu konuya değiniyor. Kelimelerin anlam zenginliğine ve etimolojilerine de yer vermekten zevk duyduğunu belli ediyor. Kelimelerle oynamayı seviyor. Çağrışımlarına büyük parantezler açabiliyor.

Son romanı ise bir üçlemenin ilki...

İstanbul'da Karnaval Üçlemesi'nin ilk kitabı "Baykuşlar Geceleyin Öter."
Postmodern bir anlatı.
İsmiyle müsemma olmayan bir kitap. Gecenin dehlizlerinde ağır aksak ilerleyen bir roman değil bu. Poe'nin öykülerindeki gri tonlamalar yok. Roman içinde yazılan bir romanın serüveni.
İki fasıldan ve iki ayrı üsluptan teşkil. İki ayrı anlatıcının gözünden okutturuyor kendini. Bu, okura farklı iki bakış açısı sağlıyor.

"Baykuşlar Geceleyin Öter" romanı da doğaüstü bir olay etrafında kurgulanmış:

Eser ortaya koyabilmenin ıstırabına namzet bir adam. Istırabını artırabilmek için çabalıyor, günaha batıyor. Sartre'nin 'gerçek sanat eserinde' aradığı günahı boynunda taşımaya râzı. Hem katilin hem maktulün hâleti ruhiyesini anlamak istiyor. Bunun için deneysel bir roman kurgusu peşinde. Katil olup maktulün acısını çekecek ve üçüncü bir şahıs üzerinden cinayeti yazacak. Bir cinayet plânı bile yok! Romanda baykuş aramak beyhude. Hattâ dikkat etmezseniz romanın adına bile rastlamak zor.

Tılsımlı bir aynada beliren hayalet. Bu hayaletin hikâyesini merak eden genç bir akademisyen. Sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi. Sosyoloji üzerine çalışıyor olması yazarın elini kuvvetlendirmiş. Romanın henüz başlarında başat karakter Tatar Adnan'ı "benim ilgi alanım kültür sosyolojisi" diye konuşturması boşuna değil. Yazar, görüşlerini beyan ederken hâkimiyet sahasını genişletmiş böylece... Dünyada söz sahibi sosyal bilimcilerin görüşlerine yer vererek bunları yorumlama hakkını kendine tanımış oluyor. Bunu da roman örgüsünün akışı içinde sırıtmadan yapmasını beceriyor ve edebiyattan hiç kopmuyor. Bu yönteme Peyami Safa'da da rastlarız. Peyami Safa roman kurgusunu kahramanların fikir teâtileri ile bağlarken Metin Savaş bunu romanın akışı içinde gerçekleştiriyor. Edebiyatı toplum için icrâ eden, güncel meselelerden kopamayan yazarlar için bu bir yöntem olsa gerek.

Baykuşlar Geceleyin Öter'de her kahramanın bir hikâyesi mevcut. Kimse damdan düşer gibi çıkmıyor karşımıza . Onu o sokağa,mahalleye getiren -çoğunlukla- ilginç bâzan da arabesk nedenler var. Bir kahraman hayatındaki diğer insanların hikâyesini yazarak anlatıyor ve bir diğerine okutuyor. Sırf bu anlatılara girdiği için olay örgüsü düğümlenmeden karışıyor ama çözdüğünüzde fazladan bir şeye rastlamıyorsunuz. Bunu yaparken eleştiriyi ve eleştirinin eleştirisini de okutturuyor.

Kitap zihinde farklı bir tat bırakıyor. Roman, içinde yazılan romanın serüveni mi yoksa okuduğunuz romanın kendisi midir! Şüphenin girdabı yazarı da içine çekiyor; "tamamiyle muhayyel bir roman olmadığı" itirafıyla bir cinayet şüphelisi yapacak kadar.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat