Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Emir Kalkan'dan Gül'e Hasredilmiş Hikayeler

Emir Kalkan, geçen yıl (30.07.2015) aramızdan ayrılan Kayseri’nin edebiyat ve kültür adamlarından biridir. Her insanın, tanıma ve tanınmayla ilgili bir serüveni vardır. Kimileri kimileriyle tanışamadıklarından ya da geç tanıştıklarından ötürü hayıflanır dururlar. Kimileri de kimileriyle tanış olmanın sancısını yaşarlar. Hayatımızda; tanıdığımız, tanımadığımız, tanıyamadığımız, tanımamamız gerekirken tanımak zorunda kaldığımız sayısız insanlar olduğunun farkındayızdır. Ama değer bulduğumuz, bize değer katacakların yanında olmaktan, peşlerine düşmekten yana hep gafil oluruz ne hikmetse. Kimi değerli insanlar, göçüp gitmelerinden sonra tanıtırlar kendilerini. İşte onlardan birisi de kuşkusuz, en azından benim için, Emir Kalkan’dır. Verdiği güzel ve faydalı eserler vesilesiyle rahmet görmesini ümit ederim Rabbimizin katında.

Yazdığı on üç gül konulu, gül kokulu, gül dokulu öykülerinden oluşan Gül Âyinleri (Ötüken Neşriyat, 2005) kitabını önümüze alarak bugün ondan dem vuralım istiyoruz. Edebiyatının bu denli kuvvetli, edebiyatla bu denli içli, içtenlikli olduğuna bu çalışmasıyla birlikte şahit oluyorum yazarın. Geçen yılki kitap fuarından aldığım bu gülistanî eseri, bu günlerde tetkik etmek nasip oldu.

Kalkan’ın öykülerinde kelimeleri ne kadar da özene bezene seçip cümlelere serpiştirdiğini, duygularını cömertlik kapısından nasıl da okuyucusuna sunduğunu hayranlıkla takip ediyoruz. Kayseri toprağının bozkırlığından, Erciyes’in haşmetli duruşundan ve serin suyundan mıdır nedir, çekiyor sözleri derinden...

Gül naz, bülbül niyaz için yaratıldı

Kalkan, aklına ve kalbine misafir ettiği gül sevdasını, gül yarenliğini, kalemi aracılığıyla ifşa etmiş. Ayça Gül, Gül-i Rânâ, Yayla Gülü, Kızıl Gül, Küskün Gül, Elif Gül, Azad Gül, Türkü Gül, Kayıp Gül, Roman Gül, Yeni Gül ve Yanık Gül başlıkları altında güllere geniş bir selama durmuş, sözlerini güllere vurmuş. Ondaki bu gül yakınlığı ve yanıklığı, ister istemez okuyucuya da sirayet ediyor. Kendisindeki gülleri teker teker paylaşırken, güle karşı sorumluluklarını da hatırlatmadan bırakmıyor okurunu. Derlenen güllerden, güle âşık bülbüllerden ne berrak sayfalı defterler açıvermiş bir bilseniz.

Bizlere, kahramanları kanalıyla tavsiyelerde bulunuyor Emir Kalkan; ne gülü kınamamızı ne de bülbülü kınamamızı istiyor; kınamanın gerçeği bilmeyenlere ait bir huy olduğunu duyurduktan sonra, bizden, yalnızca bakıp ibret almamızı bekliyor. Her canın, fıtratını işlediğini unutmamamızı salık veriyor. Gülün naz için, bülbülün de niyaz için yaratıldığını; bülbülün fıtratında yanmak olduğunu, gülün fıtratında ise nazın bulunduğunu ve her ikisinin fıtratlarında bir şaşmanın söz konusu olmayacağını anlatıyor.

Aşk ve âşık olma mevzularını konu edindiği vakit, bir gün aşkın kapı çalmaya yeltenmesi gündeme gelip oturunca, muhatabın onu aziz tutmasını, ona baş eğmesini, ona handiyse secde etmesini emir kipiyle öğüt veriyor. Şükretmeye getiriyor sonra meseleyi. Şükretmelidir; zira aşk, ancak erdemli yürekleri bulucudur Emir Kalkan’a göre. Birlikte olunanların değerinin bilinmesini söylerken, sanki “Onlardan birisi de benim, haberiniz olsun ona göre!” der gibi bir hissiyat uyandırıyor bizde yazar. İlahî bir buyruğu, kulaklarımıza küpe etmemiz noktasında önümüze koyuyor. O buyruk ki, “Nerede olursanız olun, sizi bir araya getiririz.” şeklindedir en özet haliyle.

Emir Kalkan’ın değer ve kıymet bilme konularındaki değinileri, hakikaten ‘o’ yokken daha bir anlamını kavratıyor sözüne kulak kabartanlarda. “Kendi ve kendi gibi olanlar için mi yazdı acaba?” diye düşünmeden edemiyor insan. Birlikte olduklarımızın bize Allahu Teâlâ’nın armağanı olduğunun, onlara hürmetkâr, onlara hizmetkâr olmamızın ve sevginin değerini bilmemizin altını kalınca çiziyor. Bu değerler bilinmelidir Kalkan’a göre; bilinmeli ki aşkın rüzgârı, her dem başa esici değildir. Gül gibi bigâne olmamalıyız. Unutmamalıyız ki, gülün de, bülbülün de iradesi yoktur. Ve fakat insan seçebilme makamındadır ve aynı zamanda da sorumlu olandır.

Güller kısım kısımdır

Âşığın yüreği, Rabbin nazar etiği yüce bir mâbettir Emir Kalkan için. Onu hep aziz tutmalarından, ona hep secde edilmesinden yana tavır bekliyor dostlarından, yarenlerinden. Özellikle sevmekten bahis açıyor. “Sevin” diyor, çünkü sevgi onda, her kötülüğü nûra kesici olandır. Onun için sevmeliyiz. Coşarak, taşarak sevmeliyiz. Karşılık beklemeden sevmeliyiz. Taşı, toprağı, börtü böceği, hâsılı tüm yaratılmışları sevmeliyiz. Öyle güzel bir insan modeli çizmek istiyor ki Kalkan; duyanlardan, görenlerden, düşünenlerden, bilenlerden, etkilenenlerden, ilgilenenlerden, hâl ehli olanlardan, dil ehli olanlardan ve daha fazlası olanlardan olmaya davet ediyor tüm aklıselim’i, tüm nefes alıp verenleri…

Sevmeden, değer vermeden, gidip gelmeden, gelip durmadan, hal hatır sorulmadan olmaz olacak olanlar Emir Kalkan’ın anlayış kitabında. Bu anlayışını güller üzerinden vermesi dikkat çekicidir. Bülbüle de yer vermesi daha başka bir güzelliktir. Bu ufku geniş ‘gül okuyuşu’, yazarı biraz daha nazenin kılıyor gözümüzde…

Güllerden bahsederken, şöyle tanıtır onları bize öyküsünün birindeki ‘Nene’nin diliyle: “Güller kısım kısımdır. Her kırmızı, gül değildir. Çeşit çeşittir güller; renk renktirler: Sarı, mavi, yeşil gül. Pembe, mor, kırmızı gül. Ve kızıl gül. Çırpı gülü, çalı gülü, sincan gülü, yağ gülü. Sahte gül ve yalancı gül…” Bütün bunların içinde gerçek gülün rengi ay kızılı olurmuş ve diğer güller onu çekemezlermiş, onlar gül taklidi imişler. O gerçek gül, boynu bükükmüş biraz ve biraz da utangaçmış. Yere berk basarmış ve boyu usulmuş. Yürüdükçe yanında bin bir meneviş açarmış. Hangi kapıya varsa uğur ve bereket saçarmış. Kendi, yeni doğan aya, gözleri semaya benzermiş. Bakışı kaş altından olurmuş.

Cennetin, ‘gerçek gül’ün ayakları altına verildiğini Kalkan’dan öğrenmiş oluyoruz birçok vurgusu üzerine. ‘Gerçek gül’ün, ne ve kim olduğuyla ilgili bir şerh açmamız sözü ancak uzatmak olur sanırım ‘o gül’ün sevenleri için. Vefatının birinci yıl dönümünde kendisine gül selamı vermiş oluyoruz yine kendi ‘gül kokulu’ sözleriyle. Rabbimizden niyazımız odur ki, değer ve anlam üreten insanlarımızın sayısını çoğaltsın, çoğalttıkça da değersizlikleri ve anlamsızlıkları yerin dibine batırsın. Âmin…



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat