Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Büyük Düşlerin Sahibi İdi 'Türkmen Ağası' Dündar Taşer

Büyük medeniyetleri büyük düş görenler inşa eder. Büyük idealler… Derin sancılar… Yerinde duranların, yerinde sayanların, başkalarının gördüğü düşlerin peşinden yürüyenlerin, küçük hesapların kölesi olanların medeniyetinden bahsedilemez. Suya yazılmış yazılar, rüzgâra söylenmiş şarkılar gibi uçup giderler… Büyük düş görenler, büyük medeniyet inşacıları büyüklüğe erişmenin ancak mütevazılıktan, mahviyetten, engin gönüllü olmaktan geçtiğini iyi bilirler. Büyüdükçe küçülmeyi; beni, biz içinde eritmeyi… Müstağniler, mütekebbirler, benmerkezciler bir medeniyet inşasına omuz veremezler. Verseler de bir yıkımdan, çürümeden başka bir şeyi inşa edemezler.

Geçmişi büyük düşlerle dolu bir milletin çocuklarıyız. Büyük düşlerin ve uçsuz bucaksız hatıraların… Dünyanın dört bir yanına serpilmiş kubbelerin ve türbelerin çocukları… Maalesef uzunca bir süredir ne düş görebiliyoruz ne de uçsuz bucaksız hatıraların ikliminde soluklanıyoruz. Uzaklaştırıldık kendimizden ve geçmişimizden. Tehlikelerin en büyüğü olan kendi var oluş dünyamıza uzaklaşma sarmalındayız. Bu tehlikenin, bu tehdidin farkına varanlar yok değil. Az da olsa, sesleri şimdilik kısık da olsa bizi gerçek var oluş zeminimize çağıranlar var. İşte bu yiğit seslerden biri Dündar Taşer. Bizi düş görmeye ve kendimize dönmeye çağıran yiğit bir ses.

Erol Güngör şöyle söylüyor Taşer hakkında: “Cami avlusunda bulunmuş bir çocuk olmadığımızı, şerefli bir aileye mensup bulunduğumuzu anlatmak istiyordu. Bir kargaşalıkta babasını kaybederek yetimhaneye konulan çocuk, dünya kadar bir mirasa dayandığını öğrenmeliydi.” Taşer’in gayreti değişimlerin, devrimlerin, inkılapların tazyikiyle maddi ve manevi yapısında gedikler açılan, büyük ummanlarda yalpalayan Türkiye gemisinin salim limanlara sağ salim ulaşabilmesi içindi. Milletimizin büyüklüğünü, zorluklar karşısındaki direncini, fedakârlığını çok iyi biliyordu ve tarih bilincini yeniden uyandırmakla bu hasletlerin ayağa kaldırılacağından emindi. Yeter ki gaflet uykusundan uyanalım. Yeter ki emaneti taşımanın şuuruna erelim.

Daha ilkokul sıralarında birçok kitap ve ansiklopediyle tanışmıştır

“Türkmen Ağası” Dündar Taşer, Gaziantepli. Anadolu’ya ilk gelen ailelerden. Aile Tatvan’dan Antep’e gelir. Dede, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferine katılır. Seferden sonra kendilerine Antep civarında geniş araziler verilir. Aile böylece Antep’e yerleşir. Taşer dört yaşında annesi aracılığıyla okuma yazmayı öğrenir. Önüne çıkan kitap, ansiklopedi ne varsa okur. Daha ilkokul sıralarında birçok kitap ve ansiklopediyle tanışmıştır. Nevzat Kösoğlu’nun aktardığı ilginç bir anekdot var. Ortaokula gitmek için Antep Lisesine kayıt yaptırmak ister Dündar Taşer. Ancak velisi yoktur. Sokakta gözüne kestirdiği bir Antepliye, “Ortaokula yazılacağım. Velim olur musun?” diye sorar. Bu hareket karşısında şaşıran adam, “Evet, olurum.” der. Sonrasında vatanı kurtarmak gayesiyle askeri liseye girer.

Kuleli Askeri Lisesi’nden sonra Kara Harp Okulu… Çeşitli şehirlerde teğmenlik… 1959 yılında Tank Binbaşısı olarak Milli Savunma Bakanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyeliği… 1960 Askeri harekâtında Milli Birlik Komitesi üyeliği… Buradaki dengeci tavrı, tarafların ezilmemesi için gayretleri gözden kaçmaz. Her ne kadar askeri harekâtın içinde yer almış olsa da bu tip yöntemlerin kalıcı sonuçları olmayacağına inanır. Toplum yapısının iman ve milli değerler birliği etrafında toplanması için çalışılması gerektiğini savunur. İlerleyen zamanlarda Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında sıkıntılar yaşanır. Komite ikiye ayrılır tabiri caizse. Dündar Bey’in de içinde olduğu on dört kişilik grup yurt dışındaki elçiliklere müşavir olarak gönderilir. Sonrasında yurda dönüş ve ölünceye kadar önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve MHP’de aktif siyaset.

Milli, manevi, geleneksel tavrın sürdürülmesi için çok ter döktü

Dündar Taşer’i klasik siyasetçilerden ayıran önemli vasıflar var. O, her şeyden önce dava adamlığı şartlarını haiz bir gönül insanıydı. Siyasetin karanlık labirentlerinde, alengirli tezgâhlarında dolanan biri değildi. Memleketin ucu dışarıdaki ideolojik saflarla, kavgalarla ayrıştırıldığı bir dönemde Anadolu gençlerinin her an kapısını çaldıkları, yardım istedikleri biriydi. Ajitatif sol hareketlere karşı milli hassasiyeti yoğun gençliği bir arada tutan güçtü. Milli, manevi, geleneksel tavrın sürdürülmesi için çok ter döktü. Gençliği dâhil olduğu siyasi partinin içinde eritmek, onlardan güç devşirmek yerine onların parti dışında örgütlenmelerine, dernek kurmalarına, fikri gelişimlerini yoğunlaştırmalarına ön ayak oldu. Handiyse bir gençliği ezilmekten, posa olmaktan kurtardı diyebiliriz. KÜBİTEM (Kültür, Bilim, Teknik Merkezi)’ni Ankara’da milliyetçi/ülkücü üniversite öğretim görevlileriyle beraber kurdu. Burası ülkücü düşüncenin akademisi haline geldi. Konferanslar, seminerler, paneller…

Taşer, anlattıklarında samimi idi. Rol kesen, entelektüel gevezelikler yapan biri asla değildi. Karşısında konuştuğu insanlara inanırdı ve kendini de onlara inandırırdı. Oy peşinde koşan bir siyaset anlayışı yoktu. Onun için mukaddesat, idealler, iman bir partinin oyunu arttırmaktan daha önemli idi. Zaten partinin o zamanlarki görünüşü iktidar olup başa geçmekten ziyade vatanı, milleti koruma ideali biçimindeydi. Dündar Bey asker olmasına ve 1960 Askeri Harekâtının içinde yer almasına rağmen darbeleri, askeri müdahaleleri pek hoş karşılamıyordu. Darbe hareketlerinin ne kadar kötü olursa olsun mevcut düzeni sarstığını ve milletin başına yeni belalar getirdiğini söylüyordu. Milleti sihirli kelimelerle aldatmanın vahametine de vurgu yapıyordu. Bazı kavramlarda sihirli kuvvetler vehmetmenin aydınlarımızın zaafı olduğunu ve kendimize yabancılaşmanın sonucu olduğuna dikkat çekiyordu. Milli ölçüyü kaybetmemenin önemini her dem tekrarlıyordu. Milli ölçüyü kaybedenlerin iç ve dış politikada kendi milletinin menfaatini gözetemeyeceğini belirtiyordu.

“İlerleme için bu haltları karıştıran dünyada bir millet yoktur ve olmamıştır”

Yazımızı rahmetlinin birkaç anekdotuyla bitirelim. “Millet uzun tarihi hadiseler ve içtimai yaşayışı içinde, imanın, kanın ve duyguların birleşmesiyle yoğrulmuş bir varlıktır ve sun’i bir mevcudiyet değildir. Bizim bin senelik tarihi seyrimiz içinde, milletimize mal olmuş hâkim telakki yahut milli imanımızı açıkça görmek mümkündür. Mesela, İslam’dan sonra ilâ-yı kelimetullah tam bir milli iman haline gelmiştir. Örfler, ananeler bu yüksek imanın içinde erimiş ve milli telakkimiz vücut bulmuştur. Böylece, devletiyle, hukukuyla, idari nizamıyla, sanat ve güzellik tarzı ve üslubuyla tamamen bize has olan çok büyük bir siyasi kudret ve medeniyet doğmuştur.

Hiç olmayacak şeylerin peşinde koşmakla, bizi biz yapan büyüklerimizi yıkmakla vakit geçirdik. ‘Kıyafetimiz ilerlememize manidir’ dedik, onu değiştirdik. 72 milleti idare ettiğimiz adil hukukumuz geridir dedik, onu değiştirdik. ‘Başımızdaki serpuş geriliğimizin sebebidir’ dedik, değiştirdik. ‘Geriliğimiz, anayasamız olmamasındandır’ dedik, 100 sene onunla uğraştık; hâlâ da uğraşıyoruz. ‘Yazımız ilerlememize manidir, lisanımız terakkiye sed çekmektedir’ dedik, onları değiştirdik. İlerleme için bu haltları karıştıran dünyada bir millet yoktur ve olmamıştır. Bunları yapan bir milletin ilerlediğini de tarih kaydetmemektedir. Japonlar bugün çok ileri bir seviyeye vardılar. 30 bin hiyerogliften teşekkül eden alfabelerini ‘değiştirelim’ demediler; Şintoizm diye anılan dinlerinin terakkiye mani olduğunu söylemediler.

15 Mayıs 1925’de Antep’de doğan, 13 Haziran 1972’de elim bir trafik kazası sonu Ankara’da sırlanan Dündar Taşer’e selam olsun! Allah rahmetiyle muamele eylesin. Mekânı Cennet olsun.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat