Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

ASUMAN GÜZELCE’DEN BİR İLK ROMAN: AŞK, SIR, İSTANBUL

Asuman Güzelce, öykü kitaplarıyla tanıdığımız bir yazar. Ötüken Neşriyat’tan yayımlanan “Aşk Sır İstanbul” yazarın ilk romanı. Öykülerinin naif ve akıcı dilini romanına da taşımış. Bu romanın, daha okumaya başladığım ilk sayfalardan itibaren, bende uyandırdığı o tuhaf huzur duygusunu nasıl tarif etsem? Sanki kış mevsimindesiniz ve sıcacık, derli toplu bir evin içinde, buğulanmış camlarınızdan dışarıya bakıyor, lapa lapa yağan karı seyrediyorsunuz, kucağınızda kitabınız, avuçlarınızı ısıtan, buharı üzerinde ince belli çay bardağınızı dudaklarınıza götürerek. Böyle bir görüntü, huzura emanet edilmiş bir zaman, “Aşk Sır İstanbul” romanını bitirene kadar peşimi bırakmadı. Romanı bitirdiğimde, ayaklarım yere bastığında hani üzülmedim desen, yalan olur. Bazı kitapların tuhaf bir büyüsü oluyor demek… Belki de romanın kahramanı Çağlayan’a yazarın yüklemiş olduğu enerjiden kaynaklanıyor bu. Sanırım bu romanın enerjisi bana iyi geldi. Çağlayan’ın ve anneannesinin özellikle. Kitapta erkek kahramanlar da olsa, sanki dişil bir roman bu, kadın kahramanların baskın olduğu, romanı yönlendirdiği. Zaten romanın merkezinde Çağlayan var. Yani bir kadın. İnsan çok güzel, alımlı, iyi eğitimli, maddi açıdan tatmin olmuş olsa da bir şey, adı konulamayan o şey ruhumuzu rahatsız edebiliyor demek ki. Adı konulamadığına göre ona “sır” diyelim biz. Sırrın adı da “Aşk” olsun hadi. Zira, her şeye sahipken, içinizde kocaman bir boşluk, bir kara delik hissediyorsanız, bilin ki aşk eksiktir hayatınızda. Ne demiş şair: “ Aşk imiş her ne var âlemde İlim bir kıl u kal imiş ancak” Çağlayan’ın hayatına kocaman bir kara delik açan bu eksik nasıl dolacak? İşte o sır’ın saklı olduğu hazine sandığının anahtarı anneannesinin avuçlarında. Halit Sırlı’daki anahtar, hani kimyasal olarak ömür dahi biçilen, dünyevi aşkın anahtardır sadece. Çağlayan evli bir kadındır, kocası ile iletişim kurmakta zorlanan, bir türlü çocuk sahibi de olamayan, bu yüzden de kendini mutsuz hisseden. “Enteresan biridir eşim. Yan yana olması gereken iki çizgi gibi ara ara yakınlaşarak, hep mesafeli hep birbirimizden uzak gidiyoruz.”(s.73) Ama bir taraftan da huzursuzluğunun çok daha derinlerde yattığını sezmektedir. “Psikiyatrın odasında gevezelik etmiş, çıkmış, ama asıl anlatmak istediğinden, hayatta yalnız kalma korkusundan hiç bahsetmemişti”(s.26) Çocukken yitirilmiş bir baba, yeniden evlenip Fransa’ya yerleşmiş bir anne ve dünyalar iyisi bir anneannenin yanında büyümek, anneanneyi kaybedecek olma düşüncesine bile katlanamamak. Aslında eşi ile birbirini tamamlayan bir ilişkileri olsa, yaraları iyileştirmek mümkün olabilecekken, bu şansı yakalayamamış, ruhunun eşini bulamamış. Aslında tam da ne istediğini bilemeyen biri Çağlayan: “ zamanı çılgın gibi geri çevirmek istiyorum. Sevilmek ve ilgi görmek istiyorum. Sürekli değişen bir haleti ruhiye içindeyim. Ne hasta gibiyim ne de ne de sağlıklı bir insan gibi”(s.44) Duygularına bir anlam yükleyemediği böyle bir zamanda tanışır Halit Sırlı ile. Yarım kalan doktorası için tez danışmanlığını yapacak olan genç profesör. Kocası yurt dışındayken onunla bir yakınlaşma içine girer. Eşini sevmese de evli, iffetli bir kadına yakıştıramaz bu hisleri. Öyle çok mücadele eder ki duygularıyla, Halit Sırlı’ya duyduğu tutkulu aşkı bastırabilmek için yüreğini daha derin bir aşkla doldurmaya ihtiyaç duyar. Böyle bir anda çıkar karşısına Ahmet Dede. Onu dergâhına kabul eder. Nefessiz kaldığı bir anda derin soluklar almak için bir fırsat. Halit Sırlı ve Ahmet Dede… İki farkı aşkın görünen yüzü… Biri dünyevi aşkın ateşini alevlendirirken, diğeri bu alevi söndürecek, ona huzur verecek olan tasavvufun kapılarını aralar. “Rastlantı denen şey, inanılır olacak kadar tutarlı değildir… Her buluşmanın, her görüşün, her hissin mantıklı bir anlamı vardır. Çünkü kaderlerimiz her daim bir irade-i cüzziyenin varlığını ispatlar.”(s.212) Romanın üç bölümden oluştuğunu söyleyelim: “İstanbul”, “ Sır” ve “ Aşk” başlıkları altında anlatılanlar, her biri Çağlayan’ın inişli çıkışlı ruh halleri ile İstanbul şehrinin, ruhumuzda kendimizden dahi sakladıklarımızın ve aşkın ilişkilendirildiği bu 250 sayfalık romanı, bir tasavvuf romanı kabul edebilir miyiz, bilemiyorum. Ama bir kadının iç huzursuzluğunu, arayışlarını, kendini bulma çabalarını aktarmada çok başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Keşke romanın birinci bölümünde yer alan ve Çağlayan’ı da hayli etkileyen Nizamettin Yüzbaşı karakterinin diğer bölümlerde de varlığını sürdürmesine olanak sağlasaydı yazar. Bu karakter, birinci bölümde hayli güçlü çizilmiş olmasına rağmen, romanın geri kalan bölümlerinde bir daha karşımıza çıkmıyor nedense. Şunu da fark ediyorsunuz bu romanı bitirdiğinizde: Aslında biz kadınlar, bir erkeğin – bir koca, baba veya ağabey vs- varlığına ne kadar ihtiyaç duysak da hayatımızda, tek başına kaldığımızda, ayakta durabilmeyi başarabilecek kadar güçlüyüz. Özellikle kadın okurlara çok şeyler kazandırabilecek bir roman “Aşk Sır İstanbul” romanı. 



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat