Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Abbas Sayar ve Hüseyin Ağa aynı kişi mi?

Can Şenliği, Abbas Sayar’ın en kaliteli romanlarından biri… Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınmış, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden, bu hızlı değişime ayak uyduramayan, öz evlatları tarafından terk edilip yalnızlaştırılan, yalnızlaştıkça itikadı bir mumun alevi gibi sönüp giden kahraman, Hüseyin Ağa ele alınıyor. Fakat burada romanın tahlilini yapmayacağım. Romanda dikkatimi çeken başka bir konuya değinmeye çalışacağım.

Ne vakit “Can Şenliği” romanını okusam, Hüseyin Ağa ile romanın yazarı Abbas Sayar arasında bir bağ olduğunu düşünürüm. Elbette birebir örtüşen bir bağdan bahsetmiyorum. Benim ifade etmeye çalıştığım, hayatlarının belli dönemlerinin örtüştüğüne dair öznel bir düşünceden ibarettir. Bu düşüncelerimde haksız sayılamayacağımı dilim döndüğünce ifade etmeye çalışacağım.

Bu benzer noktaları ifade etmeye çalışırken niyetim Abbas Sayar’ı okur nezdinde itibarsızlaştırmak değil. Belki aşağıda yazacağım satırları okuyanlar böyle bir kanaate kapılabilirler. Ama şunu özellikle belirtmek istiyorum: Abbas Sayar, her şeyden evvel kalemi güçlü, Türk edebiyatında haklı bir yer edinmiş önemli bir sanatçıdır. Bu bakımdan benim burada söylediklerimin yüz bin fazlası bu güçlü sanatkârı itibarsızlaştırmaya yeterli gelmez. Bir dönem Abbas Sayar üzerine yüksek lisans çalışması yapmış biri olarak niyetim, yanlış ve eksik bilinen yazarın bilinmeyen yönlerine temas etmektir. Böylelikle yazarı daha iyi tanıma imkânını da elde etmiş olacağımızı umuyorum. Hem böylelikle eserlerini okuyanlar, daha açık bir şekilde eserlerindeki Abbas Sayar’ı da görmüş olacaklardır.

Yunus meşrep bir şair olabilecekken Beyoğlu’nda Orhan Veli meşrep bir şair olmayı tercih ediyor

Abbas Sayar, Halvetî meşreb bir zat olan ve Şeyh Muhittin Efendi’ye intisabı bulunan Mehmet Latif Efendi’nin oğludur. Hassas bir baba tarafından dinî hassasiyetler dikkate alınarak yetiştirilmeye çalışılmış, fakat yedek subay olarak askerlik yaptığı süre içerisinde dindar ailenin çocuğu Abbas, rind­meşreb bir yapıya bürünmüştür. Babası, ondaki bu hızlı değişimi fark etmemiş olacak ki, askerliğini yaptıktan sonra onu şeyhinin torunu Hayrrünnisa Hanım ile evlendirmiştir. Hayrünnisa Hanım ki, Fatih’in türbedârı Ahmet Âmiş Efendi’den sonra kimilerince poşt­nişîn olarak kabul edilen Hakim Yusuf Bahri Efendi’nin kızıdır.

Doğrusunu söylemek gerekirse; askerlik döneminde alıştığı rind­meşrep yaşam tarzından askerden döndükten sonra da hiç vazgeçmeyen birisi için Hayrünnisa Hanım ile evlendirilmiş olmak, Hayrünnisa Hanım için büyük bir kötülükken, Abbas Sayar için büyük bir iyiliktir. Gününü gün eden, bir gün sonrasını hiç düşünmeyen, hayatta hiçbir şeyi yeterince ciddiye almayan yazarın, yaşlılığında da durumunun pek farklı olduğu söylenemez. Onun bu özelliğiyle kendinin vücuda getirdiği Can Şenliği romanındaki Hüseyin Ağa büyük ölçüde benzerlik gösteriyor. Hüseyin Ağa’ya baktığımızda da, onun, gençliğinde Yozgat ­ Samsun arasında yapmış olduğu taşımacılık işinden elde ettiği geliri farklı şekillerde değerlendirmek yerine günlük eğlencelerde tükettiğini görüyoruz.

Abbas Sayar, evlendikten sonra İstanbul’un Fatih ilçesinde kayınpederi Yusuf Bahri Efendi’nin dizinin dibinde oturup Yunus meşrep bir şair olabilecekken Beyoğlu’nda Orhan Veli meşrep bir şair olmayı tercih ediyor. Eğer Abbas Sayar, bu evliliği devam ettirmeyi başarabilmiş olsaydı ve kayınpederinin dizinin dibinden ayrılmasaydı, sanıyorum, Türk edebiyatı çağdaş bir Yunus kazanırdı. Burada Yunus meşrep bir şair olma ifadesini haybeye kullanmış değilim. Onda bu maharet mevcuttur. Şu dizeler Abbas Sayar’a aittir ve söylediğimi ispata yeterlidir: “Başın eğmiş sol yanına / Geçmiş Allah deyu deyu / Aşk şarabın yudum yudum / İçmiş Allah deyu deyu”

Yılkı Atı romanının Türk edebiyatında bir benzeri yazılabilmiş değil

Öte yandan Yunus gibi bir şair olmayı reddetmiş olmak Abbas Sayar’ın edebi kimliğinden bir şey götürmüş de değil. Belki bu şahsımın gönlünden geçen küçük bir temennidir. Onun yazmış olduğu şiirlerine ve romanlarına bakılacak olursa çok ince bir duyuşa sahip yüzyılın en önemli sanatkârlarından biri olduğunu söylemek abartı olmaz. Bu kanaatimi desteklemek için ard arda yazmış olduğu üç romanının birincilik ödülü aldığını söylemek yeterli olur. Hele ki Yılkı Atı romanının Türk edebiyatında bir benzeri yazılabilmiş değildir.

Abbas Sayar'ın oğlu Ahmed Güner Sayar hocamın, bu açık seçik ifadelerimden dolayı beni mazur göreceğini umarak söylüyorum. Abbas Sayar, canı her sıkıldığında tasını tarağını toplayıp ardında eşini ve çocuğunu bırakıp Yozgat’a dönecek kadar kaygısız ve rind meşrep bir yapıya sahiptir. Elini attığı bütün alanları kurutan, eserlerinden başka dünyada dikili bir ağacı olmayan bir edebiyatçıdır. Yine yukarı paragrafta ifadeye çalıştığım Hüseyin Ağa gibi…

Yozgat'ta Abbas Sayar nasıl biliniyor?

Yozgat’a dönüp kendince bağ bahçe işlerinden matbaacılığa kadar onlarca iş ile uğraşıp yeryüzünde bir dikili ağaca sahip olamayan ve kimsesiz (!) olarak bir otel odasında yaşamını sürdürmeye çalışan yazar ile, Can Şenliği romanında başını sokacak bir göz odası olmadığı için Hamamcı Mustafa’nın hamamına sığınmak zorunda kalan Hüseyin Ağa arasında hiçbir fark yoktur. Bir farkla; Hüseyin Ağa, evlatları tarafından dışlanmış, Abbas Sayar ise ailesini kendisi dışlamış ve yalnızlığı seçmiştir.

Abbas Sayar ile birlikte oturup kalkan, onun hayatının her dönemine şahit olan yakın dostlarından bazılarıyla birkaç yıl evvel tanışma imkânı bulmuştum. Bu insanların Abbas Sayar ile ilgili anlattıklarını dinlediğimde kendi romanı Can Şenliği’ndeki Hüseyin Ağa’dan bile yer yer daha sıkıntılı devirler geçirdiğine kanaat getirdim.

Evvela, Yozgat halkının nazarında komünist, sarhoş, yaramaz vs. şeklinde vasıflandırılmış ve toplum tarafından dışlanmıştır. Bu yönüyle düşünüldüğünde kendi kahramanının, kendinden bile bütün garibanlığına, pejmürdeliğine rağmen daha itibarlı olduğunu söylesek yanılmış olmayız.

Kendi içinde bulunduğu durumu Hüseyin Ağa karakteri vasıtasıyla dışa vurdu

Her iki kahraman da ömürlerinin son demlerinde içinde bulundukları yalnızlıktan kurtulmanın tek yolunun evlenmek olduğunu fark etmişler, Can Şenliği’ndeki Hüseyin Ağa, Fadik Hatun ile; Abbas Sayar ise Ender Sayar hanımefendiyle evlenmiştir. Fakat burada Abbas Sayar, kahramanı Hüseyin Ağa’dan daha şanslı çıkmış ve hiç değilse 76 yıllık hayatının son on yılını rahat içinde geçirmiştir. Oysa Hüseyin Ağa, seksen yıllık hayatında böyle bir şansı bile elde edememiştir.

Abbas Sayar ile Hüseyin Ağa kıyaslandığında belki birkaç benzerlik daha bulunabilir. Ancak yazıyı daha fazla uzatma taraftarı değilim. Son söz olarak şunu söyleyelim ve yazımızı noktalayalım.

Can Şenliği romanının yazıldığı tarih 1975… Bu tarihte Abbas Sayar, Yozgat’ta çok kıt imkanlarla bir otel odasında hayatını sürdürmeye çalışıyor. Bu romanı vücuda getirirken kendi içinde bulunduğu durumu kısmen de olsa Hüseyin Ağa karakteri vasıtasıyla dışa vurduğunu söylesek sanıyorum kimse abartmış olduğumuzu düşünmez. Hüseyin Ağa’yı hiç değilse romanda Nail Efendi olarak kendisi kısmen himaye etmiş oluyor. Oysa kendisini bu zor şartlarda himaye eden kimsesi yok. Belki himaye edeni olsaydı, ya da ailesinden uzaklaşmamış olsaydı, daha iyi şartlarda daha çok eser üretme imkânı olurdu. Ya da kimbilir, belki de o zaman elimizdeki bu eserler de olmazdı. 



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat