Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

1913’te Suriye ve Filistin’deki manzara...

“İkinci Meşrutiyet” dönemi mütefekkirlerinden Yusuf Akçura, 1913 yılında Hacc yapmak amacıyla çıktığı Suriye, Lübnan ve Filistin yolculuklarına ilişkin gözlemlerini Rusya'nın Orenburg şehrinde çıkarılan “Vakit” gazetesinde neşretmiş. Akçura Beyrut, Yafa, Tel Aviv ve Kudüs'te mola vermiş, fikir, eğitim ve basın hayatını incelemiş, şehirlerin önde gelen isimleriyle sohbetler yapmış.

“Ötüken Yayınevi” Akçura'nın gezi notlarını “Suriye ve Filistin Mektupları” başlığıyla neşretti. Gezinin “Balkan Savaşları” devam ettiği sırada gerçekleştiğini hatırlatalım. Bir yıl kadar sonra da Osmanlı Devleti “Birinci Dünya Savaşı”na sürüklenecektir. Akçura'nın böyle önemli bir zaman aralığında yaptığı gözlemler günümüz açısından da önemli mesajlar içeriyor. Akçura'nın gezi notları binlerce şehit verilerek kazanılan toprakların yine binlerce şehit verilerek, bir oldu-bittiyle elden çıkmasının alt yapısının nasıl oluşturulduğunun birkaç yıl önceki halini etraflıca tasvir ediyor.

Gittiği şehirlerde gazeteleri, fikir kulüplerini ve mektepleri ziyaret eden Yusuf Akçura'nın gördüğü manzara iç açıcı değildir. Müslüman mektepleriyle misyoner mektepleri arasında uçurumlar vardır. Amerikan, İngiliz ve Fransız misyoner okullarının Arap siyasi, sosyal ve kültürel hayatı üzerindeki etkisini bizzat müşâhede eden Akçura Batı'nın Suriye'ye ilişkin emelleri hakkında bakın neler diyor:

Osmanlı orduları Rumeli'de yenilip, devletin kuvveti, kıymeti azalınca, Avrupa devletlerinin her biri Türkiye'nin bir tarafından bir parça kopartmaya karar verip bu işe başlamışlar. Fransızlar, İngilizler, yüzyıldan fazla bir zamandan beri, Suriye ve Filistin taraflarını Türkiye'nin taksiminde kendilerine düşecek bir parça diye hesaplayıp geldiklerinden, bu bölgede bazı faaliyetlerde de bulunuyorlarmış. Yani Türkiye yenilince Suriye'nin Türkiye'nin elinde kalması şüpheli olmaya başlamış.”

Yusuf Akçura Osmanlı payitahtı İstanbul'un Arap şehirleri üzerindeki medenî etkisini kaybettiğini gözlemliyor. Gördüğü manzaralardan üzüntüye kapılarak, şimdiki zamanda bir yere sahip olup yaşayabilmek için o yerin medeniyetçe hakimi ve hadîmi olmak lazım” diyor. Önceleri dinde birlikten hasıl olan rabıta, muhabbet çok azalmıştır. Arap aydınları gözlerini Batı'ya çevirmiştir. Akçura'nın ifadesiyle Beyrut kültür bakımından İstanbul'a hiç bakmıyor. Onun yöneldiği medeniyet kıblesi, Paris ile Kahire'dir. Beyrut ve havalisine gazeteler, kitaplar, tiyatrolar, sinemalar, oyunlar, evler, giyimler, gayeler, hepsi Paris ile Kahire'den, bazen Kahire üzerinden Londra'dan geliyor..

Akçura, Suriye ve Filistinde gördüğü olumsuz gelişmelerde “Ecnebi parmağı”na dikkat çekmekle birlikte devlete de büyük mesuliyet yüklüyor. Yafa ve Tel Aviv'de gördüğü manzaraysa 'gelecekteki İsrail'in adeta minyatürüdür. “Siyonizm”in fikir babası Theodor Herzl adına kurulan bir liseyi de ziyaret eden Akçura, Şimdi dünyanın her tarafında siyaset 'mektep siyaseti'dir. Yahudiler de bunu tatbik ediyorlar, ileride Filistine sahip olmak, Siyonizmi hangi manada olursa olsun, kuvveden fiile çıkarmak için mektepler yapıyorlar” diyerek ikazlarda bulunuyor. İstanbul'daki hükümet çevrelerinin Filistin'de Yahudi devleti kurulmak istenildiğine ilişkin iddialara gülüp geçtiklerini hayıflanarak hatırlatan Akçura, Siyonizmin kısa sürede hedefine ulaşacağını tahmin ediyor. Akçura, Müslümanların halini tasvir ederken yer yer öfkeleniyor. Ben de Akçura'yı okurken, “aradan bunca yıl geçmiş, tarihten hiçbir ders çıkarmamışız” diyerek tabii ki daha fazla öfkelendim.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat