Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Basında Biz

Katharina Mommsen, Goethe’nin İslam dini, klasik İslam kültürü, Hz. Muhammed’in şahsiyeti ve Kur’an-ı Kerim hakkındaki kritik düşüncelerini araştırdığı “Goethe und der Islam” (Goethe ve İslam) isimli kitabındaki derinlikli çalışmasında adeta bir Goethe âlimi olduğunu bize kanıtlar nitelikte. Ötüken Yayınları arasından çıkan eser, mütercim Senail Özkan’ın mükemmel çevirisiyle Türkçe’ye kazandırılmış. Akademik kariyerine Berlin Üniversitesi’nde başlayan Mommsen, Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra yıllar süren yoğun emekler harcayarak Goethe ile ilgili çok önemli eserler vermiş. Bunlardan bazıları; “Goethe ve Binbir Gece”, “Goethe ve İslam”, “Goethe ve Arap Dünyası”, “Goethe ve Diez ve Goethe ve Dünya Kültürleri.”

O, taşranın toprağında yeşeren bir roman bahçesi. İkinci bir Sabahattin Ali. Birçokları tarafından Kürk Mantolu Madonna'daki Raif Efendi'ye benzetiliyor. Edebiyat ortamlarının uzağında kalması da içe kapanık kişiliğinden kaynaklanıyor. Yıllarca Zağnos Paşa Camii'nin karşısında bir yandan bakkal işletti bir yandan da kitaplar okudu. Yerel bir gazete fotoğrafını basana kadar kimse yazar olduğunu bilmiyordu. Şimdilerde, vaktinin çoğunu Balıkesir Türk Ocağı'nda akademisyenler, öğrenciler ve ocağın müdavimleri arasında önceki hayatına nazaran daha sosyal bir ortamda geçiriyor. "Zemheri Kuyusu" adlı romanı 2005'te Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü'nü almıştı. En son yedinci romanı "Kuvayı Milliye'nin Hazinesi"ni yayımlayan Metin Savaş, şu sıralar İstanbul üçlemesi için çalışıyor. Birinci kitap hazır, yayıncısına teslim edilmek üzere hazır; ikinci roman üzerinde düşünmeye başlamış.

Ötüken Neşriyat’ın yürüttüğü yayıncılık faaliyetinin güzel ürünleri arasından Şubat ayında çıkan Beyrut, Filistin ve Nablus İzlenimleri, Cenap Şahabettin’in gizli kalmış altı gezi yazısını ihtiva ediyor.

1918 yılında Cenap Şahabettin Suriye’ye davet edilir. Bu seyahatin izlenimlerini “Suriye Mektupları” adı altında gazetede tefrika eder fakat (kitapta değinilen) bazı sebeplerden ötürü bu tefrika dizisi kitaplaşmaz. Suriye’den sonra Cenap yolculuğuna devam eder; Beyrut, Filistin, Nablus ve Kudüs’e gider. Buradaki izlenimlerini de kaleme alıp başka bir gazetede yayımlar. Kitabı yayına hazırlayan Tayfun Haykır, maalesef Cenap’ın Kudüs’e dair izlenimlerini bulunamamış. Diğer kentleri şiir gibi anlatışından sonra “Acaba Kudüs’ü nasıl anlatmıştır?” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Haykır, bu keşifle edebiyat dünyasına çok güzel bir eseri kazandırmış.

Prof. Dr. Recep Kılıç’ın Ötüken Neşriyat'tan çıkan “Din ve Kültür İlişkisi Üzerine” kitabı dinlerin kültür üzerindeki etkisine ve kültürlerin dini yaşayış üzerindeki etkisine değiniyor. “Din, kültürle kendisini nasıl irtibatlandırır? Kültür, insanın dinini anlama ve yaşama tarzına nasıl tesir eder?” gibi sorulara pratik cevaplarla açıklık getiren Prof. Dr. Recep Kılıç, semavi ve beşeri ilişkisini genişçe ele alıyor dinleri mercek altına alıyor. Hristiyanlığın içine düştüğü çıkmazı ve Hristiyanların nasıl İsevileştiğine dair tarihi olaylar ve belgelerle açıklık getiriliyor bu kitapta. Teolojisinin insan merkezli olmasından dolayı Hristiyanlığın kültür içerisinde üretilip şekillendirici olduğunu tarafsız bir şekilde ispatlarken, İncillerin Hz. İsa’yı iyileştirme ve günahları affetmesi gibi bazı ilahi güçlere sahip olduğunu söyler. Bundan sonra Hz. İsa tanrının bir imgesi haline gelmiştir. İslam’ın ise karşılaştığı kültürle canlı ilişki kurup, kültürü değiştirip dönüştüren bir özelliğinin olmasını ictihat prensibinin işletilmesine bağlayan yazar, ictihad prensibinin işlemediği kültürlerde İslam’ın canlılığını koruyamadığına değiniyor.

“İsmi Lazım Değil” kitabı, Ötüken Neşriyat'tan çıkan bir hatırat… Ülkemizin yakın geçmişine ışık tutan birçok ayrıntıyı içinde barındırıyor. Hatıratın sahibi Acar Okan. Subaylık, hukukçuluk, matbaacılık, kitapçılık, gazetecilik, başmüfettişlik, teftiş kurulu başkanlığı, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı, Türk Dünyası Koordinatörlüğü, Başbakan Baş Müşavirliği… Acar Bey’in kırk küsur yıllık çalışma hayatındaki mesleki dallar. Çok çeşitli meslek dallarında bulunmasına rağmen kendisinin tek ülküsü olduğunu söylüyor. O da “Türk/İslam Ülküsü.” Siyasetin içinde yer almasına rağmen siyasi ayak oyunlarından, dümenlerden uzak kalmış; milli siyaset yolunda yürümüş amatör bir zihin.

Size Türkiye'nin en iyi romancılarından birinin lise mezunu bile olmadığını söylesem... İstanbul, Ankara ya da İzmir'de değil, Anadolu'nun küçük bir şehrinde yaşadığını... Yazdığı hemen her roman ödül aldığı halde iş arkadaşlarının, komşularının, hatta bazı akrabalarının onun yazar olduğunu bilmediğini... Evet! Böyle biri var. Adı Metin Savaş. Balıkesir'de yaşıyor. Yıllarca Zağnos Paşa Camisi'nin karşısındaki küçük bir büfeyi işletti. Hiç evlenmedi. Geçtiğimiz haftalarda bir üniversite öğretim üyesi, kitaplarını okuyan ve imzalatmak isteyen öğrencilerini, İhlas Haber Ajansı muhabiriyle birlikte ona gönderene kadar Balıkesir ahalisi şehirlerinde böyle bir yazarın yaşadığından habersizdi. Metin Savaş'ı Zemheri Kuyusu romanıyla tanıdım. Böylesine güçlü bir üslup kurmuş bir yazarın adını bile duymamış olmama şaşırmıştım. 

Süleyman Eryiğit’in “İki Dünyanın Hikâyesi" adlı eseri dinden yola çıkarak Doğu ve Batı dünyasının oluşturduğu medeniyetlerin ana temasını irdeleyen bir eser. Yazarın "İnsan, Anlam ve Medeniyet Üzerine Düşünceler"iyle ilgili makalelerinden oluşan bu eser daha önce “Türk Yurdu Dergisi'nde bölüm bölüm yayınlanmış.  "Din, Anlam ve İnsana Dair”, "Din ve İdeolojiye Dair", "Din ve Devlete Dair" ve "İnsan ve İdeolojiye Dair" başlıkları altında dört ana bölümden oluşan kitapta birbiriyle ilintili çeşitli değerlendirme yazıları yer almakta.

Can Şenliği, Abbas Sayar’ın en kaliteli romanlarından biri… Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınmış, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden, bu hızlı değişime ayak uyduramayan, öz evlatları tarafından terk edilip yalnızlaştırılan, yalnızlaştıkça itikadı bir mumun alevi gibi sönüp giden kahraman, Hüseyin Ağa ele alınıyor.

Tarihî romanlarıyla bilinen Mehmed Niyazi’nin son romanı Kanije, tarihe hiç yenilgisi bulunmayan komutan olarak adı yazılan Tiryaki Hasan Paşa’nın “destansı” Kanije savunmasını anlatıyor.

Yahya Kemal’in Rüzgarıyla Düşünceler ve Duyuşlar, Sadettin Ökten’in 2008 yılında ilk baskısını yapan kitabı. Felsefenin kendi değerlerimizden yola çıkılarak yapılmasını önemseyen bir hocam tarafından tavsiye edilmişti. Okunmak için masamın üzerinde bekleyip durmaktaydı. Yenice okuyup bitirmek nasip oldu şükür. Bu güzel kitap da tavsiye edilecek, gençlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasında yer alıyor. 

Ötüken Neşriyat’ın yayımladığı kitap, bir Suriye Türkmenleri kitabı değil aslında. Yazarı da zaten “küçük bir Ortadoğu tarihi” gözüyle bakmamızı istiyor eserine. Hadiselerin odağında çoğu zaman Suriye’nin olduğu ya da yolların bir şekilde hep Suriye’ye çıktığı düşünülürse, bu pekâlâ mümkün…  Ancak hemen belirtmeliyiz ki elimizdeki aynı zamanda bir “Suriye Türkleri” kitabıdır; çünkü söz, bütün o eski savaşların ve göçlerin etrafında dönüp dolaştıktan sonra muhakkak Suriye’deki Türklere uğrar. Kaldı ki kitap bölümlerine ayrılırken de asıl çabanın altı çizilmiştir hep; “Türklerden Önce Suriye”, “Türkler Suriye’de”, “Bayır-Bucak Türkmenleri”. Yazar belli ki, sırtımızı dönmemizi istemiyor Suriye’ye, “En eski tarihlerden bu yana biz oradaydık, şimdi de bir parçamız orada.” diyor.

Katıldığı harplerde aldığı 13 kurşun yarasını gövdesinde madalya gibi taşıyan bir şehit Halid Paşa. Birçoğumuzun adını bile bilmediği bu kahramanın hayatını Albay İbrahim Özkan, kitaplaştırdı.

“Halid Paşa, bu millete öğretilseydi, 35 yıl önce iki toplum arasına sokulan bölücülük faaliyetleri yaşanmayabilirdi.” Bu ifadeler, uzun yıllar terörle mücadele eden Yarbay İbrahim Özkan'a ait. Özkan, ismini ilk kez bölge insanından duyduğu Milli Mücadele kahramanı Halid Karsıalan'ın (Deli Halid Paşa) hayatını ‘Deli Halid Paşa, Unutulan Yıllar, Unutturulan Kahraman' isimli kitapta topladı. Halen muvazzaf subay olan 46 yaşındaki İbrahim Özkan, 23 senelik mesleğinin 13 yılını Gaziantep, Mardin, Şırnak, Beytüşşebap, Tatvan ve Sarıkamış'ta geçirdi. İlk görev yerleri Mardin, Beytüşşebap ve Tatvan'da Osmanlı paşalarından ‘Halid Bey' hakkında anlatılanlardan çok etkilendi. Halid Paşa'yı araştırmaya başlayan Özkan, sınırlı sayıdaki belgelere ulaştıkça Paşa'nın herkesçe bilinmeyen kahramanlıkları ve bazı tarihî gerçekleri ortaya çıkardı.  

Bu haftaki kitabımız Ötüken Yayınları’ndan. Eserin adı “Unutulan Yıllar, Unutturulan Kahraman” ara başlığıyla; “Deli Halid Paşa”.

Yazarı ise tarihi kaynakları, adeta bir kuyumcu işçisi gibi didik didik edip, doğru tarihi ve doğru isimleri bularak yazan Albay İbrahim Özkan.

Eseri okuduğunuzda hakikaten de unutulan yıllar ve unutulan kahramanlarımız olduğu ortaya çıkmaktadır.

Öğretilmiş çaresizlik kavramına, ayağından bağlı filler, cam bölmedeki köpekbalıkları ile aşinaydık. Ama bir hikâye kitabına da isim olması şaşırtıcı geldi. Gerçi hikâyeleri okuduktan sonra ‘Bu kitaba bundan daha güzel bir isim olamazdı.’ diyor insan. Siz isimi belirleyip sonra kitabı yazanlardan mısınız? Yoksa kitabı yazıp sonra ismini koyanlardan mı? Bu kitabın serüvenini biraz anlatabilir misiniz?

-Evet, haklısınız; “öğrenilmiş çaresizlik” aslında davranışçı bir psikoloji kuramının adıdır. Böyle söyleyince fazla bilimsel geliyor kulağa. Ama hayatımızın tam da merkezinde yer alacak kadar iç içeyiz onunla. Karakterimizin kaderimizi oluşturduğunu düşünenlerdenim ben.

Asuman Güzelce, öykü kitaplarıyla tanıdığımız bir yazar. Ötüken Neşriyat’tan yayımlanan “Aşk Sır İstanbul” yazarın ilk romanı. Öykülerinin naif ve akıcı dilini romanına da taşımış. Bu romanın, daha okumaya başladığım ilk sayfalardan itibaren, bende uyandırdığı o tuhaf huzur duygusunu nasıl tarif etsem? Sanki kış mevsimindesiniz ve sıcacık, derli toplu bir evin içinde, buğulanmış camlarınızdan dışarıya bakıyor, lapa lapa yağan karı seyrediyorsunuz, kucağınızda kitabınız, avuçlarınızı ısıtan, buharı üzerinde ince belli çay bardağınızı dudaklarınıza götürerek. Böyle bir görüntü, huzura emanet edilmiş bir zaman, “Aşk Sır İstanbul” romanını bitirene kadar peşimi bırakmadı.

Ötüken Neşriyat’tan bu yıl çıkan son kitap Acar Okan’ın yazdığı “Hatırladıklarım - Kırk Ambar İsmi Lâzım Değil” (2015) başlığını taşıyor. Kitabın yazarı Harp Okulundan mezun olunca 27 Mayıs, 22 Şubat ve 21 Mayıs darbelerinin içinde yer aldığı için genç yaşlarda emekli subay olmuştur. Bir yandan hayata atılıp çalışmaya başlarken, diğer yandan Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Matbaacılık, kitapçılık, gazetecilik, avukatlık, siyaset ve cemiyetçilik yapmış ve böylece olayları yakından takip etmiştir. Daha sonraları Baş Müfettişlik, Teftiş Kurulu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı, Türk Dünyası Koordinatörü Başbakan Başmüşavirliği gibi uzun yıllar Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin en üst düzeylerinde önemli görevler almıştır. Cemiyetçilik hayatında pek çok gencin yetişmesine katkı sağlamış, Türkiye’nin birçok ilinde konferanslar vermiştir.

Sayın Belma Aksun Hanımefendi'nin tercüme ettiği, Ötüken Neşriyat'ın yayınladığı ‘Akdeniz' adlı eseri İstrati'nin üslup gücünün zirve yaptığı romanlarından biridir. Yakalandığı verem hastalığından kurtulmak isteyen İstrati Akdeniz'e, Mısır'a gitmek üzere bindiği gemiyle İstanbul'a gelmişti; gemiden çıkıp İstanbul'u gezmeyi çok istiyordu, ne yazık ki pasaportu yoktu. Bir gemici kasketi imdadına yetişti; gümrük memuru gözüne bakıp hafif bir gülümsemeyle ‘Geç' dedi. Memurun bu yaklaşımını İstrati şöyle yorumladı: “Ayasofya'yı çalıp götürmeyeceğimi biliyordu.” Burada Doğu'nun hoşgörüsüne şahit oldu, ömrünün sonuna kadar da bu hoşgörü ikliminde yaşadığı günleri unutmadı.

Metin Savaş’ın romanlarını okumuş olanlar çok iyi bilir: Yaşadığı şehir Balıkesir’le özdeşleşmiş, adeta bu şehri, bütün kitaplarının gizli kahramanına dönüştürmüş usta bir yazardır. 2014 yılında Ötüken Neşriyat’tan yayımlanan son romanı “Kuvayi Milliye Hazinesi” de öyle. Kitabın ismine ve kapağındaki fotoğrafa bakarak, bu romanın tarihi bir roman olduğunu zannedebilirsiniz, ama değil. İki binli yıllarda geçen, çağımızın tüketim çılgınlığına, medyanın dejenerasyona çanak tutan tutumuna, gençliğin sıradanlaşan değerlerine göndermelerde bulunan, hem de bunu mizahi bir dil kullanarak, hiciv ile absürdü iç içe geçirerek yapan bir roman. Her şey 24 yaşındaki Ebesiz Doğan’ın muzip bir arkadaşı tarafından istihbaratçı olduğunun söylenmesi ve bu yalanın tüm Balıkesir’e yayılması ile başlar romanda.

Bahtiyar Aslan, akademisyen kimliğinin yanı sıra, şair ve hikâye yazarı olarak da sanatçı kimliği ile saygı gören biri. İkinci hikâye kitabı Ötüken Neşriyat’tan çıkan “Cennetin Son Saatleri” okuruyla yeni buluştu. Daha önceki kitabı “Kentin Haberi Yok”ta olduğu gibi bu kitaptaki hikâyeleriyle de farklı bir lezzet sunar Bahtiyar Aslan, okurlarına. Alışılmışın dışında bir bakış; şiire yakın, imgelere yaslanan bir anlatım. Sıradan bildiğimiz cümlelere, sıra dışı anlamlar yükleyerek, bir oya gibi ördüğü on altı hikâye; okunması emek isteyen, ama elinize aldınız mı bırakamayacağınız, düş ile düşünmenin iç içe geçirildiği, gerçeğin flulaştığı hikayeler bunlar.

Cevat Rüştü ismini hiç duydunuz mu?

Fransa’da eğitim gördüğü günlerde, “sahilinde kayıkları, dalyanlarıyla balıkçıları, ormanları, avcıları ile Beykoz’un mavi, yeşil belki her renkten bütün sevimli bitkileri gözlerimin önünde tablolaşırdı” diyen Cevat Rüştü, Ahmet Mithat Efendi’nin genç dostlarından biriydi.
İmparatorluk Türkiye’sinin cins kafalarından biri olan Cevat Rüştü’yü, Fransa’ya tahsil görmesi için ikna eden Ahmet Mithat Efendi’den başkası da değildi. Beykoz’daki yalısında millî bir temaşa akademisi kurarak Beykozlu gençlerden on sekiz kişiye müzik, irşad, tarih ve temaşa dersleri veren Mithat Efendi, Cevat Rüştü’yü de bu sıralarda fark etmişti. Ona “Oğlum, Git tahsil et de gel çiftlikte (Mithat Efendi’nin çiftliği) seninle beraber çalışalım” şeklinde ufuk açıcı bir teklifte bulunan Mithat Efendi, Türk ziraat ve çiçekçilik tarihinin büyük isimlerinden birini kültür hayatına böylelikle kazandırmıştı.

113 Kayıt bulundu Toplam 6 Sayfa << < 1 2 3 4 5 6 > >>
Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat